Hurafe kelimesi, Arapça kökenli bir sözcük olup “bunamak” kökünden türemiştir ve “akla ve gerçeğe aykırı düşen, aldatıcı söz” anlamına gelir. Bugün bu kelimenin anlamı, sadece sözlüklerde değil, sosyal medya platformlarında, kürsülerde ve dijital içeriklerde karşımıza çıkan yanlış dini anlatımların ortak adı hâline gelmiştir.
Ateşin üzerine su dökülünce cinlerin çarpması, kapı eşiğinde duranların borcunun birikeceğine inanmak, yenidoğan bebeklerin kırkı çıkmadan önce evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak, gece vakti baykuşun ötmesinin uğursuzluk getireceğini düşünmek, önünden kara kedi geçen kişinin şanssızlık yaşayacağı, iki bayram arasında nikah yapılmaması gerektiğine inanmak, gece vakti aynaya bakmak, akşam saatlerinde sakız çiğneyenlerin ölü eti çiğnediğine inanmak gibi sıradan hurafelerin dinde ve bilimde yeri olmadığını hepimiz biliyoruz, toplum da biliyor, gençler de biliyor.
Vefat eden kişinin perşembesi, cuması, kırkı, yılı… Cenaze evinde yemek ikram edilmesi… Gibi “bidat”ler de eklenebilir nu örneklere…
Konumuz, toplumda klişe haline gelmiş batıl inanışlar, adetler değil…
Son yıllarda iletişim imkânlarının gelişmesi ve yaygınlaşması, saf ve sade olan dinimizi de etkilemiştir. Özellikle gençler, sosyal medyada hızla yayılan hurafe ve uydurma dini söylemlerden etkilenmekte, inançlarını sorgulamaya hatta terk etmeye kadar varan süreçler yaşamaktadır. Bu bir iletişim devrimi gibi görülebilir, bir operasyon da olabilir, hatta geçmişte olduğu gibi İslam dünyası içine sızmış “din adamı” görünümlü şarlatanların işi de olabilir. Ancak ortada tartışmasız bir gerçek var: Akla ve mantığa aykırı, uydurma, absürt ve çoğu zaman komik görünen bu sözde dini anlatımlar, toplumun özellikle genç kesiminin inanç dünyasına ciddi zararlar veriyor.
Artık, sarıklı, cübbeli ve kendisini “alim, şeyh, seyyid” olarak tanıtan kişilerin videoları sosyal medyada çok kolay ve etkili bir şekilde viral oluyor. Arapça birkaç kelimeyle süslenmiş, içine “hadis” adı altında cümleler karıştırılmış, aktarılan, anlatılan hurafeler, dini anlatı hatta dini bir inanış gibi sunuluyor. Gençlerimiz, eğer sorgulama, araştırma ve analiz etme alışkanlığından yoksunsa, bu tür akıl, mantık ve din dışı içeriklerden kolayca etkilenebiliyor…
Ne oluyor biliyor musunuz: “Eğer din buysa ben yokum” diyor gençler. Sadece gençler değil, toplumun değişik kesimlerinden kendini Müslüman olarak tanımlayan, inanan, Cuma namazlarına giden, oruçlarını tutan, sadaka veren insanlarımız da dinden, inançtan, peygamberden soğuyor, araya mesafe koyuyor…
Buradan sonraki aşama maalesef deizm, ateizm oluyor…
Örneğin kürsüde “Sümükü Şerif” diyerek, Peygamberimizin haşa sümüğünü kutsal gösteren ve sahabenin bunu şifa niyetine sürdüğünü anlatan kişi, aslında dinimize, peygamberimize, sahabesine apaçık iftira atmakta… Haşa sidiki şerif, şarı şerif suyu vb. örnekler de eklenebilir.
Yine çalışmanın, üretmenin ve gayretin önemini vurgulayan İslam inanç ve ahlakına tamamen aykırı “Vakıa Suresi’ni oku, başka hiçbir şey yapmana gerek yok, zengin olursun” gibi söylemler yayılıyor, din adına…
Daha da tehlikelisi, bazı tarikatların, grupların, ölmüş ya da yaşayan kişilerin haşa, azap meleklerine, cehenneme karşı bir tür koruyucu güç olarak sunulmasıdır. (“Azap melekleri gelse, Bilmem ne tarikatının bilmem ne kolundanım desen seni bırakırlar”) Oysa Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.) kızı Fâtıma’ya bile “Kendini cehennemden kurtar! Çünkü seni Allah’ın azâbından kurtarmaya benim gücüm yetmez” diyerek inancın bireysel sorumlulukla taşındığını bizzat ifade etmiştir.
Bu noktada toplum olarak hepimize büyük görev düşüyor. Ancak en büyük sorumluluk gençlerimize ait. Onlara çağrım şudur:
Güzel dinimizi doğru kaynaklardan öğrenelim.
Allah’ın bizlere bıraktığı en büyük emanet, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin örnek ahlakıdır. İnternette, sosyal medyada, Youtube’da ya da herhangi bir kürsüde gördüğümüz her kişiye, her anlatıya itibar etmeyelim. Kılığına, kıyafetine, duruşuna bakara, her duyduğumuza hemen inanmayalım, araştıralım, soruşturalım, analiz edelim, aklımızı kullanalım…Unutmayalım, dinimiz, hurafelere değil; asli kaynaklara, Kuranı Kerime, peygamber ahlakına, ilme ve hikmete dayanır.
Hurafelerin gölgesinde dinimizi değil, gerçeğin ışığında imanımızı yaşatalım.
Yazımıza iddialı bir cümle ile son verelim:
“Din adına ortaya çıkan-çıkarılan hurafeler ve hurafecilerin, inanç dünyamıza verdiği zarar ve hasar; din düşmanlarının, ateist-deist faaliyetlerinin verdiği zarardan kat be kat fazla ve tehlikelidir…”