Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr –Ağrı’nın merkeze bağlı Hıdır Köyü’nde doğan Eren Oruç (41) ve Van’ın Muradiye ilçesinden Altun Oruç (37), kaderin Dağlıca’da kesiştirdiği iki öğretmen.2014’te tanışıp 2015’te evlenen çift, köy okulunun lojmanına yerleşerek hayatlarını bu yüksek rakımlı, zorlu coğrafyada birlikte örmeye başladılar. Şimdi biri 7, diğeri 3 yaşında olan iki oğulları Toprak ve Tolga ile birlikte bu köyde büyüyorlar. Sadece çocuklarını değil, köydeki onlarca öğrenciyi de büyütüyor, hayata hazırlıyorlar.
‘KARI SOBADA ERİTİP SUYU KULLANMAK ZORUNDA KALMIŞTIK’
Göreve ilk başladıklarında köydeki en büyük sorun suydu. Yüksek rakımlı, dağlık bir bölgede yer alan Dağlıca’da suya ulaşmak neredeyse imkânsızdı. Köyde çeşme vardı ama çoğu zaman kalabalıktan yaklaşmak bile mümkün değildi.Köy çeşmesi çok yoğun olduğu için gündüz gidip su alma şansımız olmuyordu” diyen Eren Oruç, o günleri şöyle anlattı:
Alıntı Metni
Çözüm arayışına giren öğretmen çift, sonunda köy için bir sondaj kuyusu açtırmanın mümkün olduğunu öğrendi. Kolları sıvadılar, gerekli girişimlerde bulundular ve sonunda okulun bahçesine bir su kuyusu kazdırarak hem kendilerini hem öğrencileri bu çileden kurtardılar.“Okulumuz suya kavuştu. Artık ne biz gece su taşıyoruz ne de köy çeşmesi eskisi kadar kalabalık” diyen Oruç, bu çözümle sadece okulun değil, tüm köyün rahat bir nefes aldığını söyledi.
Üstelik köydeki tek sorun su da değildi. Köye ilk gittiğinde fark ettiği şeylerden biri elle sayılır kadar az ağaç olduğu ve kimsenin bostan ekmediği olmuştu. Öğretmen Oruç, sebebini sorduğunda ise “Doğal olarak su yok, burada kış ayları uzun meyve ve sebze yetişmesi kolay değil’ demişlerdi. Ancak aldığı cevap Öğretmen Eren Oruç’u ve Altun Oruç’u yıldırmadı. İlkbahar geldiğinde tarım müdürlüğünden yaklaşık 300 tane ağaç getirtti. Bu ağaçları çocuklarla bir kısmını okul bahçesine, geriye kalanları köy camisi ve köy halkına dağıtıp ektiler. Daha sonra bir traktör ile okul bahçesindeki atıl alanı, çocukların oyun alanlarını etkilemeyecek şekilde sürdüler. Köyde yaşayan yaşlılar ‘Hocam boşa uğraşıyorsun. Burada soğan, marul dışında bir şey yetişmez’ demişlerdi. Ancak Öğretmen Eren, “Olsun, deneyelim. Çıkmazsa denedik olmadı deriz” diyerek yoluna devam etti.
‘BİR ÖĞRENCİM DERSTE HİÇ ÇİLEK YEMEDİĞİNİ SÖYLEDİ’
Ve çabaları nihayet sonuç verdi. Bahçelerinde ilk yıl yaklaşık 20 çeşit meyve sebze yetiştirdiklerini dile getiren Oruç, “Bunların arasında patlıcan, bamya, biber çeşitleri, fasulye, karpuz, kavun, havuç, çilek, salatalık, acur, yeşillik türleri gibi birçok meyve sebze vardı. Toprak ilk defa ekildiği için ve sadece hayvansal doğal gübre kullandığımız için büyük verim almıştık ve bunu az bir suyla damlama sulama ile başarmıştık” diyerek şu ifadeleri kullandı:
Alıntı Metni
‘İLK ZAMANLARDA KIZ ÖĞRENCİLERİN OKULU BIRAKTIĞINI GÖRDÜK’
Köye su geldi, tarıma başlandı ancak köydeki sorunların ardı arkası kesilmedi. Dış cephesi gri beton sıvalarla kaplanmış soğuk hissiyat yaratan bir okulla karşılaşması Eren Oruç’un epey canını sıkmıştı. Ancak koşarak yanına gelip sarılan çocukların gözlerinde renkleri, mutluluğu, ışıltıyı gördü. Onların daha iyi şartlarda, daha sıcak bir eğitim ortamında güzel bir eğitim almalarını sağlamam gerektiğini düşündü ve kolları sıvayıp okul duvarlarını renklendirmeye başladı.
Çocuklara hangi çizgi filmleri sevdiklerini sorup onların sevdiği çizgi film karakterlerini duvarlara çizdi. Okul bahçesine çocuk parkı kurulması için başvurularda bulundu, park kuruldu, basketbol, voleybol, eski yazı tahtasından masa tenisi gibi birçok oyun alanı oluşturup çocukların eğlenerek, keyifli vakit geçirerek öğrenmelerini sağladı. ErenOruç,“Çocuklar okulda kendilerinin değerli olduğunu, onlara değer veren birilerinin olduğunu hissediyorlar. ‘Öğretmenim ileride okuyup iyi insanlar olacağız, sizin gibi iyi bir öğretmen olup çocukların hayatına dokunacağız’ diyorlar. Çocuklar okula koşa koşa geliyorlar, derslerine daha çok çalışıyorlar” dedi.
Köyde ilk yılında birçok öğrencisinin okulu bıraktığını, özellikle kız öğrencilerinin sayıca fazla olduğunu söyleyen Eren öğretmen yaşadığı bir anıyı şöyle anlattı:
Alıntı Metni
‘KÖYDE YAŞAYAN HERKESTEN BİR ŞEYLER ÖĞRENİYORUZ’
Köyde yaşamanın zorlu ama aynı zamanda öğretici bir tarafının da olduğunu dile getiren Eren Oruç, “Sadece biz eğitim vermiyorduk, köyde yaşayan herkesten de bir şey öğrenme şansımız oluyordu. Soba yakmayı öğrendim, köy ilçeye uzak olduğu için kendi işimi kendim yapmayı öğrendim. Mesela lojmandaki, okuldaki bütün arızaları kendim tamir etmeyi öğrendim, tabii bazen üstesinden gelemeyip iyice bozduğum da oldu ama sonuçta her zaman her şeye ulaşma şansınız olmadığını köyde öğreniyorsunuz. Eşim ekmek pişirmeyi öğrendi çünkü her zaman ilçeden ekmek alamıyorsunuz. Aslında köyde kendi yumurtasını üreten, bostanını eken, ekmeğini pişiren köylü gibi yaşamayı öğrendik. Bir köy öğretmeninin daha çok donanımlı olması gerektiğini öğrenip boş zamanlarımda daha çok online eğitimlerle kişisel gelişimime katkıda bulundum. İletişimin ne kadar önemli olduğunu anladım. Bu alanda kendimi geliştirdim. Bu aralar robotik kodlama eğitimleri alıyorum, biraz daha teknolojiyle çocukları buluşturmak istiyoruz. Tabii daha önce küçük teknolojik çalışmalarımız oldu ama yeterli değil. Günümüz dünyasına da çocukların adapte olması lazım, bunun için yeni projeler üretmeye çalışıyoruz. Okulumuzun çok eksiği var, özellikle hem eski bir okul olması, hem kış aylarının çok uzun olması fiziki ortamların yetersiz olması biraz olumsuz etkiliyor ama yine de güzel fikirler, projeler üretmeye daha doğal bir eğitim ortamı oluşturmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
Öğretmen ErenOruç
‘AYAĞIMDA ARKASI YIRTIK LASTİK AYAKKABIYLA OKULA GİDİYORDUM’
Birçok öğrencinin hayatına dokunduklarına değinen öğretmen çift, “Hâlâ da dokunmaya devam ediyoruz. İlkokul da okulu sevmeyen bir kız öğrencim vardı, onunla çok ilgilenmiştik. Okulu sevdirmek için çok çabalamıştık, sonradan okula alıştı, başarılı bir öğrenci oldu. Şu an lisede umuyorum ki hedeflerine ulaşacak. Sadece okuldaki öğrencilerimiz değil, ortaokul ve liseye giden öğrencilerimize de sürekli desteklerimiz oluyor, her zaman yanlarında oluyoruz” ifadelerini kullandı.
“Ben annemi 3 yaşında kaybettim, babam köyde çobanlık yapan biriydi. Maddi imkansızlıklar içinde yaşam mücadelesi veren bir ailenin çocuğuydum”diyen Eren Oruç, “İlkokul yıllarımda kışlar daha soğuk, kar yağışı daha çok oluyordu. O yıllar babamın bot ve mont alma imkanı yoktu, ayağımda arkası yırtılmış eski bir kara lastik ayakkabıyla okula gidiyordum. Bir gün matematik dersinde defterimi evde unuttuğumu fark ettim, öğretmenim birkaç bölme işlemi vermişti. Ödev kontrolü yapınca ‘Öğretmenim defterim evde kaldı’ dedim, öğretmenim ‘Git getir’ dedi. Dışarıda kar fırtınası var, hava soğuk, yerde bir metre civarı kar var. Evimiz köyün diğer tarafındaydı. Eve gidip defterimi aldım, okula dönüşte ayakkabım kara saplandı bulamadım. O şekilde okula gittim, kimse görmesin diye sessizce sırama oturdum. Öğretmenim ödevimi kontrol etti, ders bitti. Yemeğe giderken arkadaşlarımla karın içerisinde yırtık lastik ayakkabımı bulduk. Ayaklarım çok üşümüştü, hâlâ anlatınca ayaklarımın sızısını ciğerlerimde hissediyorum” diyerek öğrencisiyle yaşadığı benzer bir anıyı şöyle anlattı:
Alıntı Metni
‘HERKESİN BİR HİKAYESİ VAR, BİZİMKİ DİLDEN DİLE DOLAŞACAK’
“Görev süremiz burada bittiğinde öncelikle iyi insanlar yetiştirdiğimizi görmek bizi çok mutlu edecek”diyen öğretmen çift, “Öğrencilerimizi iyi yerlerde görmek istiyoruz, bir gün haberlerde onların iyi hikâyelerini izleyip ‘Bu benim öğrencim’ demek istiyoruz. Bahçesinde ektiğimiz ağaçların gölgesinde oturan öğrenci ve öğretmenlerin olduğunu hayal ediyoruz. Herkesin bir hikayesi var, bizim de hikayemiz bu dünyadan ebediyete gittikten sonra da buralarda hep dilden dile dolaşacak. Buraya gelen öğretmenlere, misafirlere ‘Eren ile Altun öğretmen bunları yaptı, bize bunları öğretti, köyümüz için bu fedakarlıkları yaptı’ diye anlatacaklar. Yarın bizler olmayacağız ama bu cennet vatanımız sonsuza kadar çocuklarımızın elinde yaşayacak, iyilikler onlarla anlam kazanacak. Bu vatan var oldukça, bu çocuklar bu vatanın varlığı için çalıştıkça işte o zaman biz hedeflerimize ulaşmış olacağız” diyereksözlerini şöyle noktaladı:
“Buradan ayrılınca birçok insanın gönlünü kazanmış olarak ayrılacağız. Eminim her gün bizi arayan, soran insanlar geride bırakacağız. Daha güçlü, hayat tecrübesi edinmiş donanımlı birer öğretmen olarak ayrılacağız. Bu tecrübeleri farklı yerlerde, farklı öğrencilere aktarma şansımız olacak. Yüreklere ektiğimiz sevgi tohumları bu köyü daha da güzelleştirecek. Hepsi ailemiz gibi oldu, bu bağ ömür boyu sürecek. Bizim için en büyük kazanç da bu olacak galiba.”